Saklanmak,
acındırmak.
Kurtulmak, değiştirmek yerine, mazeretinin haklı görülmesini sağlamaya ve bunu
hissetmeye çabalamak...
Taraftar aramak... Mahkumiyeti seçmek...
Hani meşhur özdeyiş var ya; İsteyen çare, istemeyen mazeret bulur diye...
Çok doğru!
Ne
yapayım çaresizim, çaresizdim diyen pek çok kadın,kardelen olarak yetişen sonra
bu şansı değerlendirip binlerce kadına, genç kıza umut olan kadın,hayatla
mücadele eden şansız doğan kadın,eşitliği savunan kadın,yaşamı
seven,doğuran,eğitim alan ya da bunu hiç tadamayan kadın,aşık olan
kadın,kendinden ödün veren kadın,kısıtlanan,dayak cennetten çıkmadır diyerek
her gün üç posta dayak yiyen kadın,çocuklarına analık eden kadın,savaşlarda
cephelere mermi taşıyan yine kadın hep kadın…
Peki
nedir bu kadın düşmanlığı ? Toplumda çok büyük bir önem arz eden kadınlar neden
çeşitli şiddet türlerine maruz bırakılıyor? Bir mal gibi alınıp satılma,adam
yerine konmama,acınası durumlara sürüklenerek çaresiz bırakılmaları değil
sadece kastım bi araştırma yaptım ve bakın kadınlara uygulanan şiddet kaç
türlüymüş.
1-Fiziksel
Şiddet
2-Duygusal
Şiddet
3-Ekonomik
Şiddet
4-Cinsel
Şiddet
gibi bir
sürü şiddet teması var. Peki ama neden dediğimizde yine bir araştırmadan
aldığım rapor karşıma çıkıyor beni şaşırtırcasına. Bu raporda kadına şiddetin
baskın olmasının sebebi olarak öncelikle erkeklik hormonu testesteronun
şiddet kullanma eğilimini arttırdığı yönünde tezler var. Erkeklerde
saldırgan davranışların yaşla birlikte düşüş göstermesi, testesteron hormonunun
şiddet uygulamada etkili olduğunu düşündürmektedir. Ayrıca şizofreni ve alt
tipleri gibi psikotik durumlar ve kişilik bozuklukları da –antisosyal,
narsistik – şiddeti yükseltebilmektedir. Madde kullanımı alkol uyuşturucu diğer
detaylar olarak lanse ediliyor.
Şiddet
uygulama ve şiddete maruz kalma öğrenilen bir davranıştır. En önemli öğrenme
kaynağı ise, şiddeti uygulayan kişinin kendi ailesidir. Çocukluk ve gençlik
dönemlerinde, aile içi şiddetin uygulandığı bir ortamda yetişenlerin, şiddet
gösterme eğilimine sahip oldukları bulgulanmıştır. Ayrıca şiddetin, toplum
tarafından paylaşılan bir değer yargısı (“kızını dövmeyen dizini döver”,
“kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” anlayışları ve
annesini, kız kardeşini döven erkek çocuğunun itibar görmesi gibi) olarak kabul
edilmesi ve kuşaktan kuşağa aktarılması da sosyal bir neden olarak kabul
edilmektedir. Toplumların sahip oldukları iletişim becerilerinin zayıflığı,
duygu ve düşüncelerin kışkırtıcı biçimlerde ifade edilmesi alışkanlığı,
bilinçsizce yapılan suçlamalar, hatalı namus ve ahlak anlayışları da şiddetin
sosyal nedenleri arasında sayılabilir. Yoksulluk, eğitimsizlik, hayat
karşısında başarısız olmak, beklentilerin ve kazanılmış niteliklerin
yoksunluğu, kadınların sosyo-ekonomik bağımlılığı, kadının mesleğinin ve
gelirinin erkekten daha iyi olması gibi sosyo-ekonomik baskı unsurları da
şiddet uygulanmasına neden olabilir.
Yine aldığım bir araştırmaya göre
Şiddet gören kadın,
Korkar: Korku, şiddete maruz kalan kadının
en baskın duygusudur. Korku uyku düzenini etkiler; uykusuzluk ve kabuslara yol
açar. Bu safhada kadın yardım almayı ister ama erkeğin müdahale eden kişilere
de zarar vereceğinden korktuğu için şiddeti gizleme eğilimine girer.
Benlik saygısını yitirir: Sürekli şiddete maruz kalmanın en
belirgin sonucu kadının özsaygısı düşer. Kadın kendisine takılan "çirkin,
aptal, beceriksiz, kötü anne, pasaklı, geri zekalı …" gibi sıfatları
benimsemeye başlar. Yaşamı üzerinde kontrolü kaybetme duygusu yaşar ve karar
vermekte zorlanır.
Baskıyı içselleştirir: Bir kişinin kendisinin daha önemsiz
olduğuna ve kötü davranılmayı hak ettiğine inanması, karşısındaki kişinin
şiddet uygulamaya devam etmesini kolaylaştırır. Bu durumda kadın tüm hatanın
kendisinde olduğunu kabullenir.
Kendini suçlar: Şiddete maruz kalan kadın sıklıkla
kendini suçlar ve erkeği şiddet uygulaması için tahrik ettiğine inanır. Şiddet
uygulayan erkeklerin neredeyse tamamının iddiası da budur. "Neden ille
dayak aranıyorsun?" "Dediğimi yapsaydın dayağı da yemezdin?"
Kadın elinden geldiğince erkeğin istediği gibi davranmaya gayret eder. Şiddeti
hakkettiğine ikna olur. Oysa şiddetin kadının davranışları ya da kişiliği ile
bir ilgisi yoktur.
Karmaşık duygular hisseder: Saldırgan eş her zaman saldırmaz.
Uzun aralıklarla sevecen ve ilgili bir koca olabilir. Bu durum kadında karmaşık
duygulara yol açar. Şiddet yüzünden evliliğini bitirmek istemez. Öte yanda
gelecek kaygısı da duyar.
Yalnızlık çeker: Şiddete maruz kalan kadın,
çocuklarının ve yakınlarının güvenliği için sessiz kalmayı tercih edebilir.
İçinde bulunduğu durumdan utanır ve başkalarından yardım isteyemez. Ayrıca
kocası; arkadaşları ve ailesi ile görüşmelerini de kontrol ettiği için
toplumsal desteği azalır. İçine düştüğü yalıtılmışlık duygusu durumunu gerçekçi
bir gözle değerlendirmesini engeller. Böylece erkeğe olan bağımlılığı artar.
Eşinden umudunu kesmez: Şiddete maruz kalan kadın içinden
sürekli erkeğinin bir gün değişeceği ve hayal ettiği gibi biri olacağı umudunu
taşır.
Duygulanım bozukluğu yaşar: Şiddete maruz kalan kadının
duyguları ani olarak değişir- ağlarken güler, gülerken öfke patlaması yaşar.
Öfkelidir: Şiddete maruz kalan kadın
kızgınlığını genellikle şiddet kaynağına değil başkalarına -sıklıkla çocuklarına
yöneltir. Şiddetin gerçekleştiği anlardan yıllar sonra bile kadının içindeki
öfke canlılığını koruyabilir ve hafif bir kışkırtmayla öfkesini başkalara
yönlendirir. Kadının intikam alma isteği öylesine güçlü bir hal alabilir ki, bu
ihtiyaç tüm yaşamını yönetebilir.
"Dünya
Sağlık Örgütü (WHO)'nün 2002 yılı raporlarında belirtilen tahminlere göre tüm
dünyada üç kadından biri yaşamlarının bir döneminde dövülmekte, cinsel ilişkiye
zorlanmakta ve diğer yollarla taciz edilmektedir. Tacizi yapan kişi genellikle
kendi ailesinden biri ya da tanıdığı bir kişidir.
TÜRKİYE’DE
KADINA ŞİDDETİN BOYUTLARI
Avrupa
Birliği standartlarına göre her 7500 kadına bir sığınma evi kurulması mecbur
tutulmuşken; Türkiye'de toplam dokuz kadının sığınma evi vardır. Bu da ortalama
3 milyon kadına bir sığınma evinin düştüğünü gösterir. SODEV araştırmasına
göre; mevcut sığınma evleri de güç koşullar altında çalışmaktadır. Belediyeler
ise; açılan birçok sığınma evini kapatmıştır.
İlginçtir bu saptamalar ve hesaplamalara rağmen bu
tutarsızlıkların içinden çıkıp kendine yeni bir hayat kurabilen kadınlarımızda
vardır. Her şeye rağmen temize çekilmeğe değer hikayelerin sürmesi dileğiyle…
Damla EKER.