17 Ağustos 2012 Cuma

4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün - Her yasak kendisine bir de ’yasak delici’ alternatif sistem yaratır



1987 Romanya’sının karlı günlerinin içimize işleyen tüm soğukluğu.Film, şiddetle ürkütüp ezen bir totaliter iktidarın, ülkenin her yanında yarattığı giderek artan sosyal ve politik çürümeyi tüm gerçekliğiyle gözler önüne seriyor.

Otilia ve Gabita Bükreş’te bir üniversite yurdunda oda arkadaşı.Gabita’nın istenmeyen hamileliğini sonlandırmak için yasadışı olan kürtaja başvuruyorlar.Tabi bu pek de kolay olmuyor.


Film rahatsız edici.Öyle ki her an beklenmedik bir gelişme bekliyoruz. Huzursuzca sizi kendine bağlayan, etkisinden uzunca süre çıkamayacağınız bir yapım.

Şunu söylemekte fayda var.4 ay, 3 hafta, 2 gün bir kürtaj filmi ya da anti-komünist söylemleri haykırma amaçlı bir Romanya hikayesi değil.İki kadının dayanışma hikayesi,varoluş mücadelesi,fakirliğe,kurallara,yasaklara inat bir fedakarlık öyküsü.  


İzleyin,izlettirin..





Aslıhan Çamcı
// Okumayı Sürdürün

Sinem'in Halleri-Her Şey Olduk Da Bir Tek Kadın Olamadık



Bir kadındı beni dünyaya getirmek için karnında taşıyan ve beni hayata adım atmam için yetiştiren.En çok emeği geçen ama hep göze görünen erkekti.Değerliydi, zorlukları sırtlanan oymuşçasına takdir gören idi.Netice de eve ekmek getiren! idi.Ama evde ki kadın için bu fırsat hiç tanınmadı sormadılar ki sende böyle bir sorumluluğu üstlenmek ister misin diye.Fikrimiz sorulmadan bize dayatılan bu hayatta soyumuzu devam ettirme hakkını bile vermediler. Çünkü bu görev erkeğindi her zaman öyle ki 'kızlık soyadı' denen şey bile erkeklerin kabul edilen soyadını almak içindi çabalarken de.Kadın olmak zordu,çileliydi de en zoru da toplumda kabullenilemememizdi. Doğmamızla birlikte daha ne olduğunu anlayamadan küçüklükten dayatıldı ev işleri. Sonra regl olduk ve genç kızlığa ilk adımı attık. Ama hala kadın sayılmadık. Ama namusumuz herkesçe korunma altına alındı. Bİr o kadar da göz önünde oldu. Kısa giyersek namusumuz kirlenecekti, açık saçık giyersek vücudumuzu sergilemiş sayılıp erkekleri tahrik edecektik. Neden onların her an 'tecavüz etme' potansiyeli doğal karşılanırken bize engeller konuldu?Sahi ne zaman bize fikrimiz soruldu?
Ev işine yardımcı da olduk,ev kızı da olduk,abla,kız çocuğu,genç kız...herşey olduk da bir tek kadın olamadık. En çok üzen de buydu aslında. Sırf kadın olduğumuzu göstermek için bir erkekle mi birlikte olmak zorundaydık? Kime niye neden kanıtlamak zorundaydık?

Sinem Üzer
// Okumayı Sürdürün

Kurtuluş Son Durak: Freni Patlayan Bir Direniş Hikayesi



‘Biz şiddetin her türlüsüne karşıyız!’ sloganı ile seyirciyle buluşan film, ‘kadına yönelik şiddet’i ultra-pembe bir boyutta işlerken, kullandığı feminist söylemin içini dolduramayan,derli toplu bir kadın filmi olmaktan öteye geçemiyor. Ne diyelim, hiç yoktan iyidir!

Yusuf Pirhasan ilk uzun metraj filmi olan  ‘Kurtuluş Son Durak’ta; hem ‘kadına yönelik şiddet’ gibi travmatik boyutlara ulaşmış toplumsal bir meseleye giriyor hem de tanınmış oyunculardan oluşan bir kadroyu yönetiyor. Yani; bir ilk filme göre, göreceli avantaj veya dezavantaj içeren durumlar barındırıyor film. Ancak yönetmenin en büyük dayanağı hiç şüphe yok ki, Türk sinemasının en önemli kadın filmlerinde imzası olan Barış Pirhasan.
Atıf Yılmaz’ın ‘Adı Vasfiye’, ‘Ahh Belinda’ ve ‘Kadının Adı Yok’ gibi kült filmlerinin senaristi olan Barış Pirhasan’ın uzun bir aradan sonra kaleme aldığı ‘kadın filmi’nin yönetmen koltuğunda ise oğul Pirhasan var. Lakin bu defa sonuç pek de parlak sayılmaz..



İstanbul Kurtuluş’ta adeta bir ‘kaybeden kadınlar apartmanı’ndayız..Kocasından fiziksel şiddet gören Gülnur, ömrü yaşlı babasına bakmakla geçen Vartanuş Hanım, evlilik hayaliyle metres hayatı yaşayan eski bir pavyon şarkıcısı Goncagül ve emekli kocasıyla tekdüze hayatından sıkılmış bir kuaför olan Füsun..Yani; herbiri hayatlarına erkeklerin yön verdiği, bir apartman dolusu kadın..Evlilik arifesindeyken sevgilisi tarafından terkedilen ve bunalımda olan psikolog Eylem’in de apartmana taşınmasıyla kadro tamamlanıyor denebilir. Bir diğer deyişle; hepsi bir nevi klişeleşmiş ‘kadersiz kadın tiplemeleri’!


Sıkıntılarını  sindirerek yaşamaya alışmış bu hanımlar, Eylem’in başından geçen trajik ve de trajikomik bir olay sonucu,birbirlerine daha da yakınlaşıyorlar. Erkeklerden farklı şekillerde darbe yemiş olan bu beş kadın, birlikte hareket etmenin ve dayanışmanın gücünü keşfettiklerinde ise direnişin fitili ateşleniyor. Elebaşı ise adıyla isabet elbette ki ‘Eylem’.?!



Kısaca Barış Pirhasan’ın öyküsü, seyirci tarafından hazmı son derece kolay bir olay örgüsüne ve tanıdık karakterlere sahip. Bir de popüler aktrislerden oluşan bir kadronuz olunca, ortaya dikkat çekici bir ana akım film örneği çıkarmanız kaçınılmaz bir sonuç.
Eylem her ne kadar; ‘Onlardan en iyi intikamımız inadına ayakta kalmak ve inadına iyi yaşamakla olur!’ diyerek erkek şiddetini bertaraf etmenin reçetesini verse de; ‘kazara’ da olsa işler çığrından çıkıyor ve şiddet şiddeti doğuruyor..Ve bu nokta da film eleştirdiği şeyin ta kendisi oluveriyor! Hikayenin vardığı bu sonuç, her ne kadar ironik bir anlatı tercihi olarak kabul edilebilirse de, zaten abartılı boyutta mesaj verme kaygısı ve didaktikliğe sahip bir filmin iyi niyetini gölgeliyor. Popüler kitleye yönelik bir film olduğu düşünüldüğünde ise; ‘Çözüm kadının erkeksileşmesi mi ya da şiddete karşı şiddet mi? gibi akıllara ziyan çıkarımlar doğabilir ki, aman diyelim!

Film, tür olarak ‘kara komedi’ kulvarında kabul edilebilecek bir yapım. Ancak toplumsal acılardan yetkin bir mizah çıkarmak, cesur olmanın yanı  sıra, sosyal eleştiri zemininden de kopmamayı gerektiren ince çizgilere sahip bir yazım alanı.. ‘Kurtuluş Son Durak’ ise dillendirdiği meseleye pembe gözlüklerin ardından baktığı ve şiddeti fazlasıyla stilize ettiği anlatım diliyle bir kara mizah zaferi sayılmayacaktır. Bu sonuç en çok karakter açılımlarında vuku bulan bir durum. Kadınların psikolojik altyapılarının ve duygusal gelgitlerinin  tek boyutlu sunulması ,onları televizyon dizilerindeki kadın prototiplerine indirgemiş diyebiliriz. Fazla karikatürize edilmiş roller konunun ciddiyet zeminini de bir hayli hırpalıyor açıkçası.

Bir de azimle filmin içine yerleştirilmeye çalışılmış ama sığ kalmış ironik bir kullanım var ki,seyircinin zekasını hafife alan cinsten. Umutsuz kadınların toplandığı bir apartmanın ‘Saadet Apartmanı’ olması, bir de üstüne Kurtuluş’ta olması, direnişin başını Eylem’in çekmesi, mor fularlar vb…



Pirhasan’ın oyuncu kadrosuna da parantez açmakta fayda var .Çünkü hikayeyi keyifli kılan en önemli şey, Demet Akbağ,Asuman Dabak,Belçim Bilgin ve Ahmet Mümtaz Taylan gibi yüksek rol gücüne sahip oyuncuların perdedeki performansları. Filmin ‘birlikten güç doğar’ mesajındaki gibi, oyuncuların güç birliğinden de zevkli bir seyirlik çıkmış ortaya. Oyuncuların filme katkısı bu açıdan su götürmez bir gerçek. Renkli set tasarımı ve özenli sanat yönetmenliği de hem oyunculukları tamamlıyor hem de filmin mizah yönünü doğru yönde etkiliyor. Çünkü geneline bakıldığında filmin mizah dozajı, her ne kadar konuyu ciddiyetten epey bir uzaklaştırsa da,aynı zamanda seyirciye filmin içine girebileceği fırsatlar sunuyor. Hatta yer yer sağlam kahkahalar çıkabiliyor bünyeden.
Finale doğru ise filmin mesaj verme kaygısı adeta tavan yapıyor. Kadınların direnişi ve eylemi, birkaç sahne ile apartmandan memlekete yayılıveriyor, ucu açık bir  finalle de sonlanıyor. Kısacası kullandığı feminist söylem havada asılı kalıyor. Böylelikle gerçeklikle zaten zar zor inşa edilmiş olan tüm bağlar kopuyor ve ‘Kurtuluş Son Durak’ bıçak sırtı bir konuda havada hoş bir seda bırakıp gidiyor..


Öyle çünkü içinde bulunduğumuz tablo filmdekinin fersah fersah uzağında malesef…Memlekette gün geçmiyor ki kadınların katledildiği yeni bir vahşet yaşanmasın. Durum bırakın iç açıcı olmayı geleceğe umutla bakmaya bile engel. Bu ülkede sadece boşandığı için doğranan kadınlar varken,üstüne bir de dayak yemiş kadınları evlerine gönderen polisler,koruma istemesine rağmen kadınların öldürülmesine seyirci kalan savcılar var. En tehlikelisi de şu ki; kanıksanmaya başlandı olup bitenler,alışıldı.. Artık, kadına yönelik fiziksel,psikolojik ya da cinsel şiddet, istikrarı şaşmayan nur topu gibi bir gündem maddemiz!



‘Kurtuluş Son Durak’ işte bu ağır tabloyu hafif boyutuyla ele almayı tercih eden, çözüm odaklı olmaktan fazlasıyla uzak sadece gülünüp hoş vakit geçirilebilecek bir kadın filmi. Ama hakkını vermek gerekirse de; kadın cinayetlerine,onları hedef alan şiddete bazen öyle kulak tıkıyoruz ki; film sadece konuyu hatırlatıyor,gündeme getiriyor olmasından ötürü bile sosyal bir sorumluluk taşıyor.Yöntemi garip de olsa ‘kadın dayanışmasını salık veriyor..Ne diyelim; hiç olmamasından da, varsın böylesi de olur,kabul!


Damla Eker    
// Okumayı Sürdürün